Sahte kahramanların yalancı kabulleri içinde değildiler. ..
Hepsi ya şehid olmuşlardı. Ya da gazi..!
Hava karlı ve çok soğuk idi. Rüzgar bir yandan , kar ve tipi diğer yandan sıkıştırıyordu. Adı Osman olan asker : ‘ komutanım müsaade ederseniz attan inebilirmiyim diye izin istedi.’ Atından inen Osman , yere çömeldi. Bir daha kalkmadı..!
Aynen Yemen’e gidip , dönmeyen babası gibi…
Bu seferki cephenin ismi ise , Kafkas Cephesi idi.
Emine ve Ahmet , Merzifon’da asker olan çocuklarını görmeye gidiyorlardı. Kendisine yaklaşan ve soğuktan yanmış , kararmış askere : ’ evladım bizimde burada bir oğlumuz var, adı Mehmet Ali diye sordular.
Ancak , soru sordukları mehmedin , kendi oğulları olduğunu bir zaman sonra fark ettiler.Çünkü , bütün Mehmetler , bir birinin aynıydılar.
Onlar , bu devleti kuranların çocukları ve torunlarıydı.
Dedelerinin ismi : ömer , Osman …babalarının ismi ise … Ahmed ve Mehmet idi.
Oğlu ,15 yaşlarına geldiğinde İstanbula mal alımı için giden baba Ahmed : ‘ evladım sana İstanbuldan ne getireyim.’ diye sordu…
- Oğul Mehmed Ali ise : ‘Babacığım ben hafızlık yapıyorum. Bana küçük bir Kur’an getirirmisin’ dedi.
Hafızlık yaptığı saatlerin dışında, Trabzon’un Vakfıkebir kazasında elbise ticareti yapan babasına yardım eden Mehmet Ali , kendisine satması için verilen takım elbiseleri zararına satmıştı.
Çünkü O , tabiatında bir şeyi satmak olmayan bir neslin çocuğuydu ...
Cihanda var olmak kavgası veren Cumhuriyet nesliydi bu…
O , Müdafai Milli Hukuk Cemiyeti üyesi olan ve ayrıca Amasya / Sivas kongrelerinde Atatürk’ün hemen yanında oturan uzun sakallı , piri fani Haçkalı Hocanın başını okşayarak :’ Bu yavrunun ismi, Mehmet Ali ‘ olsun. ‘ dediği insandı.
Babasının 1952 yılında İstanbuldan getirdiği Kur’an ile bilikte 1957 Yılında askerliğini yapmak üzere Merzifon’a giden Mehmet Ali , komutanından izin alarak Samsun’a gelmiş , ekonomik çaresizlik içinde, sadece tuğlaları örülü , cam ve pencereleri olmayan bir evde, anne ve babasının kalmasına gönlü razı olmamıştı.
Mehmet Ali , gündüzleri haftalıkla çalışıp ,aldığı keresteleri geceleri arkadaşının dükkanında kapı ve pencere haline getirmeye çalışıyor, uykusuz ve yorgun geçirdiği günlerin ardından , baba ve annesini emniyete almaya uğraşıyordu.
Ancak ; aşırı çalışmaya dayanamayan bedeni , yorgunluk sebebiyle iflas etmiş , hasta olmuştu. Zatureye tutulmuştu.
Aynen 1. Cihan Harbinde Yemende , Arab çöllerinde mücadele ederken şehit olmuş Ömer ve kafkasya’da şehid düşmüş Osman dede gibi …
‘ Ot değil onlar , dedenin saçları…’
Şairin : ‘ Sen şehid oğlusun inciltme , yazıktır atanı ‘ dediği bu olsa gerekti.
Mehmet Ali , babası Ahmet’in kendisine getirdiği Kur’an ile askerliği tamamlayacak , sonrasında oğluda aynı kur’an ile dede ve babasının yolundan gidecek ve Mehmetçik olacaktı.
Nesiller boyu alınan ve verilen mesaj , hep bu aynı mesaj olacaktı.
Dedelerin at sırtında , evlatların ise çekicin ve iğnenin ucuyla büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde kurduğu devletti , bu Cumhuriyet..!
Evet , Cumhuriyet on yılda onbeş milyon genç yaratmıştı yeni baştan…
Her evde bir benzerine rastlanacak hayat hikayeleri , dedelerin torunlarına anlattığı bir gerçek destandı bu millet… ve bu devlet…
Gazi olan Kurucusuna rahmet..! Mekanları cennet olsun...
Herkese selam ve sevgilerimle..
Not : Mustafa Kemal ATATÜRK , bizim için sadece bir BÜYÜK BİR ÖNDER DEĞİL , Cumhuriyeti kuran O BÜYÜK NESLİN ADIDIR.